Hugo’nun "... Zira ben Allah’a inanıyorum." sözü, onun sefalet şiirinin şairi olarak anılsa da manevi arayıştaki derinliğini ve Batı klasiklerinin Gülen’in düşünce dünyasındaki özel yerini göstermektedir.
Hocaefendi Hamlet ve Romeo ve Juliet gibi eserleri 'büyülü atmosfer' olarak tanımlar ve çocukluk döneminden itibaren bu eserlerin kendisinde derin etkiler bıraktığını vurgular: "Hamlet'i okurken... burukluktan burukluğa geçiyordum. Biraz da çocukluk hisleriyle boğuluyor gibi olmuştum."
Ölümün soğuk ve ürkütücü yüzünü sıyırarak ardındaki hakikati gösteren bir pencere açar bizlere. Necip Fazıl’ın kalemi, sadece şiirsel bir ifade değil; derin bir iman ve tefekkürün sesidir. Yazdığı her harf, ardında bir hakikat yankısı bırakır.
Tolstoy’un Hacı Murat’ı, doğayla başlayan sembolik anlatımıyla bireysel direnişi, yalnızlığı ve ahlaki ikilemleri merkeze alır. Hacı Murat, iki güç arasında sıkışmış, hem savaşçı hem insan olarak özgürlüğün ve inancın direncini temsil eder.