Okuma Üzerine: Marcel Proust Kitabı Hakkında Kısa Bir İnceleme

Okuma Üzerine: Marcel Proust Kitabı Hakkında Kısa Bir İnceleme

Okuma Üzerine, Marcel Proust'un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi anlatan, büyük bir yazarın, kitapla kurulan ilişki üstüne derin düşünme denemesidir.

Okuma Üzerine Proust’un derin hayranlık duyduğu, neredeyse tüm kitaplarını ezberlediği John Ruskin’in konferanslarının yer aldığı Susam ve Zambaklar adlı kitabının önsözüdür. Proust’un Ruskin’i takdim yazısıdır. Daha sonra Notos Yayınevi’nden kitap olarak yayımlanmıştır. Yaklaşık 84 sayfa önsöz yazmıştır.

Kitabın yazım dili son derece yoğun ve aynı zamanda ciddi sabır ve dikkat gerektiren metinlerden oluşur. Metin ise uzun ve katmanlı cümlelerden oluşuyor.

Proust, kendi deneyimlerini merkeze alarak, okuma ediminin kendisindeki kaynaklarına, kökenlerine iniyor. Kitabın ilk kısımlarında çocukluk anıları ve çocukluğunda geçirdiği astım krizinden bahseder. Kitapla olan ilişkisi o kadar fazladır ki yemeğe çağrılmayı hiç sevmediğinden, çağıranların ayak sesini duymanın kendisine verdiği rahatsızlığı bahseder. Kitaptan bir an bile uzaklaşmak istemez. “Okumadan söz etmek isterken, kitaplardan başka her şeyden söz ettim. Çünkü okumalarım sırasında benimle konuşanlar kitaplar değildi.” der. Proust küçük yaşlarından itibaren okumaya başlamış ve diğer çocukların aksine daha yalnız geçen çocukluğunu, kitaplarla telafi etmişti. “Bize yaşanmamış gibi gelen çocukluk yıllarımızda, çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka zaman belki yoktur.”

Uzun çocukluk anılarından sonra okumak üzerine düşüncelerini anlatmaya başlar.

Okumak insana sorgulamalarla, düşünüşlerle ve hayallerle örülü “tinsel bir hayat” sunmaktadır ama okumanın sunduğu tinsel hayattan içeri girmek yine kişinin kendisine bağlıdır:

“…Bir okuma disiplini yaratmak, sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.”

Kitabın devamında ‘okuma’nın dünyaya, insana ve insanlığa kattığı şey nedir, sorusuna cevap olarak Proust’un kitabında üzerinde durduğu iki önemli sonuç vardır:

  1. Tinsel bir hayata kapı açması.
  2. Zihni en görgülü haline kavuşturması: “Bizim zihinlerimizin ‘görgüsünün’ eğitilişi öteki okumuş zihinlerle ilişki içinde olur.”

Yani okumak bir bakıma insana bilmediği başka hayatlar yaşatıp, kişinin ‘empati kurma gücü’nü geliştirirken, aynı zamanda zihninin terbiye edilmesini yani ‘düşünce gücü’nün sivrilmesini de sağlamaktadır. Okumanın bu iki temel yararı insanlığa sağduyulu bir yan getirmekte ve dünyayı daha anlayışlı ve huzurlu bir yer kılmaktadır.

“…Bir anda gözlerini yepyeni bir dünyaya açarsın ve gerçek dünyaya ait her şeyin daha sahici ve daha kalıcı olduğunu görürsün. Ben bu yüzden okuma sayesinde kurulan ikinci dünyayı Platon’un idealar dünyasına benzetirim. Fenomenler dünyası yani bu dünya, idealar dünyasının sadece bir yansımasıdır ve hakikate dair her şey idealar dünyasında yer almaktır. Okumak da bu dünyaya, bu tinsel yaşama açılan bir kapıdır. O kapıdan içeri girip girmemek okuyucunun kendisine kalmıştır.”

Bu hem bir cesaret hem de bir zekâ işidir. Çünkü okuyucu adım attığı ‘ikinci yaşam’ın hem oyuncusu hem de senaristidir ve “Özgün zekâ, okumayı kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir.”

Yazarın deneyimini içsel yolculuğuna başkalarını davet eder. 

“Okumaların bende birbiri ardına bıraktığı hatıralar benim okurumda da uyanacaktır, bu çiçekli ve sapa yollarda zaman kaybetse de okuma adı verilen özgün psikolojik edim, zihinde yavaş yavaş yeniden yaratılacak ve böylece benim belirtmem gereken kimi düşünceleri şimdi kendine aitmiş gibi izleyebilecek güce sahip olacaktır.”

Mesela der ki: Yazar için ‘Sonuçlar’ ve okur için ‘Teşvikler’ diye adlandırılabilecek (ve okumanın tinsel hayatımızda oynayabileceği hem temel hem de sınırlı rolü bize öğretecek) güzel kitapların büyük ve olağanüstü özelliklerinden biri budur. Yazarın bilgeliğinin bittiği yerde bizimkinin başladığını çok iyi hissederiz ve onun yapabileceği tek şey bizim arzu duymamızı sağlamakken biz yanıt vermesini isteriz. O ise bu arzuları bizde, sanatının son çabasıyla erişebildiği nihai güzelliği bize seyrettirerek uyandırabilir. Ama zihinsel görüş açısının benzersiz, hem de şükredilecek yasası (gerçeği başkasında bulamayacağımızı ve bunu yaratması gerekenin biz olduğunu belirten yasa) aracılığıyla, bu yazarların bilgeliklerinin sınırı olan şey bize ancak kendi bilgeliğimizin başlangıcı olarak belirebilir, öyle ki, bize söyleyebilecekleri her şeyi söyledikleri an, hâlâ bir şey söylememiş oldukları duygusunu verirler.

Ve “Zelanda’daki eve bak, bir deniz kabuğu gibi pembe ve parlak. Bak! Görmeyi öğren!” Ve yazar o anda yok olur. “Okumanın ödülü ve yetmezliği budur. Bir okuma disiplini yaratmak, sadece teşvik edici bir şeye fazlasıyla rol yüklemektir. Okuma tinsel hayatın eşiğidir, oradaki yolu bize gösterebilir, yolu oluşturmaz.”

Ardından okumakla ilgili “Büyülü anahtarları olan, içimizdeki derin, nüfuz edemeyeceğimiz yerlerin kapılarını açan yol gösterici olduğu sürece, okumanın yaşamımızdaki rolü sağaltıcıdır.” der Proust. Böylece okumanın, okur üzerindeki iyileştirici, tedavi edici faydasını vurgular.

“Yine de bazı durumlar vardır, tinsel çöküntülerin patolojik denebilecek bazı durumları, bu durumlarda okuma bir tür iyileştirici disiplin olabilir ve tekrara dayalı teşviklerle, tembel bir tini zihinsel yaşama ebediyen dahil edebilmekle yükümlü olabilir. Bu durumda kitaplar, tembel tin için, bazı sinir hastalarının ruhsal tedavilerine benzer rol oynar.
Bazı sinir sistemi hastalıklarında, hastanın organlarında bir sorun olmasa da bir tür isteksizliğe saplandığı bilinir, hasta sanki güçlü ve kurtarıcı bir el uzanmazsa tek başına kurtulamayacağı ve sonunda yok olup gideceği derin bir saplantı içinde gibidir. Beyninde, bacaklarında, ciğerlerinde, midesinde bir sorun yoktur. Çalışmak, yürümek, soğuğa maruz kalmak, yemek yemek konusunda hiçbir gerçek yetersizliği yoktur. Ama bu farklı edimleri yerine getirmeye fazlasıyla yeterli olsa da onları istemekte yetersizdir. Eğer kendi içinde bulamadığı itki, dışardan, onun yerine isteyecek bir doktordan gelmiyorsa, sonunda, çeşitli organik istençleri yavaş yavaş yeniden çalışır duruma geleceği güne kadar, olmayan hastalıklarının yerini tutan organik bir güçsüzlük, istenç yokluğunun kaçınılmaz sonucu olur.
“…En üst düzey sohbet de, en ivedi öğütler de onun işine yaramaz, çünkü onların bu özgün eylemi doğrudan üretmeleri mümkün değildir.”
“…Böyle zihinler üzerinde uygun bir etkide bulunabilecek tek disiplin okumadır.” der.

Proust, kitaplarla çok iyi bir dostluk kurmuştur. Ve bu dostluğu şu şekilde tarif eder:

“Hiç kuşkusuz dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir. Dahası o, öteki bütün dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur.”
“…Okumada dostluk, aniden başlangıçtaki saflığına kavuşur. Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur. Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu gerçekten istediğimiz içindir. En azından kitaplar söz konusu olduğunda dostlarımızı genellikle üzülerek terk ederiz. Ve onları bir kere terk ettiğimizde, “Bizim hakkımızda ne düşündüler?”, “Densizlik etmedik ya?”, “Bizden hoşlandılar mı?” türünden dostluğu bozan bu düşüncelerden hiçbiri olmadığı gibi, başka biri yüzünden unutulmuş olma korkusu da yoktur.”

Ardından edebiyatın insana sunduğu insana sunduğu estetik zevkin ve düşünsel derinliğin geçici olmadığını, aksine insanın hayatı boyunca ona eşlik eden bir dost olduğunu savunur.

Proust, yazar ve kitap ilişkisi için: “Sözcükler kişiliğini betimlemek için kendiliğinden düzene girer, çünkü onları seçmiş ve düzene sokmuş olan kişiliğidir.”

Kitapta çok değerli alıntılar da mevcut: “Descartes: ‘Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.’”

Ve son olarak Proust: “Kitap okurken kendinden biraz uzaklaşmak, seyahat etmek her zaman hoşa gider.” diyerek kitapla olan yalnızlığı daha çok tercih etmiştir.