Kuşların Kanadında Hakikat Yolculuğu: Ferîdüddîn Attâr’ın Mantıku’t-Tayr Eseri Üzerine

Kuşların Kanadında Hakikat Yolculuğu: Ferîdüddîn Attâr’ın Mantıku’t-Tayr Eseri Üzerine

Hocaefendi’nin Kütüphanesi Edebiyat, Sanat ve Tasavvuf Grubu olarak bu ay, büyük sûfî şair Ferîdüddîn Attâr’ın tasavvuf edebiyatının zirve eserlerinden biri olan Mantıku’t-Tayr'ı  okuduk ve bu eser üzerine bir müzakere gerçekleştirdik. Kaf Dağı’nın ardına varmak niyetiyle, kuşların kanadında kendi nefsimizle yüzleşmeye ve hakikate doğru bir yolculuğa niyet ederek başladığımız bu manevi okumada, hep birlikte derinlikli bir tefekküre daldık. 

Sunumda iki gönüllümüz görev aldı: İlk olarak yazar tanıtımını yapan gönüllümüz, Ferîdüddîn Attâr’ın hayatı, sûfî kimliği ve özellikle Hz. Mevlânâ üzerindeki etkisi üzerinde durdu. Attâr’ın hikâyelerinin Mesnevî'deki yansımaları dikkat çekiciydi. Ardından kitap tanıtımını yapan gönüllümüz sözü aldı ve hep birlikte Mantıku’t-Tayr'ın sembolik anlatımı etrafında derinlikli bir müzakereye geçtik.

Kitabın türü mesnevîydi; öğretici, sembolik ve derinlikli şiir örneklerinden biri olan bu eser, Farsça kaleme alınmıştır. Kuşların kendi padişahlarını aramak üzere çıktığı bu yolculuk, insanın ruhsal tekâmülünü temsil eder. Her kuş bir nefis mertebesini veya insanî zaafı temsil ederken, Simurg hakikati, yani ilâhî marifeti sembolize eder. Eser, tasavvufî düşüncenin temel esaslarını, mecazlar üzerinden işler. 

Sunum boyunca Allah’a duyulan aşk, nefsin safhaları, içsel yükseliş ve kâmil insan olma ideali etrafında yoğun bir tefekkür atmosferi oluştu. Hüthüd kuşu bu yolculuğun mürşidiydi; tasavvufta mürşid-i kâmilin ve hakikate ulaştıran rehberin sembolüydü. Kitaptan yansıyan şu cümle ise iç dünyamızda derin bir tesir bıraktı: “Gerçek âşık hesap yapmaz, yanar ama şikâyet etmez.”

“Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?” soruları eşliğinde, hepimiz kendi iç yolculuğumuzda nerede durduğumuzu yeniden düşündük. Kitapta anlatılan yedi vadiyi birlikte inceledik. Her vadide nefsin bir oyunu, bir manevi eşik ve sabırla aşılması gereken bir sınav vardı. Bu vadiler, Hocaefendi’nin Kalbin Zümrüt Tepeleri'ndeki tepeler ve katmanlarla karşılaştırıldı.

Mantıku’t-Tayr, doğu tasavvuf edebiyatının en önemli sembolik eserlerinden biridir. Mevlânâ başta olmak üzere pek çok sûfî şairin ilham aldığı bu eser; aşk, marifet, hakikat arayışı ve benlikten arınma gibi insanlığın ortak tecrübelerine temas eden evrensel temaları işler.

Unutmamalıyız ki nefis çoğu zaman insanı oyalayan bahaneler üretir; hakkın yoluna yönelenler için ise imtihanlar, engeller ve zorluklar kaçınılmazdır. Bu da yolun fıtratında vardır. Mühim olan, bu zorlukları aşma azmini ve sadakati koruyabilmektir.

Müzakere sırasında bizde derin etki bırakan hikâyeleri paylaştık. Birbirimiz adına dua etmeyi, dünyanın dört bir yanında zulüm gören kardeşlerimizi kalpten anmayı yeniden niyet ettik. “Geride ne bırakacağız?” sorusunu sorduk. Yolculuğumuza engel olan içsel perdeleri ve bahaneleri tefekkür ettik: “Bizim engelimiz ne?”

Sonuç olarak, Mantıku’t-Tayr ile gerçekleştirdiğimiz bu içsel yolculuk hepimizde kalıcı bir iz bıraktı. Hüthüd’ün rehberliği, vadilerin sırları ve Simurg’a ulaşma arzusu, gönüllerimizde yeni bir yolculuğun kapısını araladı. Herkes eserden çok etkilendi. Kendimize döndük, sorular sorduk, suskunluklarla düşündük ve gönüllerimizde şu duayı yeniledik: “Yolda olanlara yoldaş, hakikat arayanlara ışık ol Ya Rab!”