Diyarbakır Altın Nesil Konferansı'ndan Bir Anı

Hizmet’le bağlantılı anıların hiçbiri bireyin kendisine ait değildir. İçinde Hizmet geçiyorsa şayet, o anı artık cemaatimizin bir malıdır. Saklanmamalıdır. Eğer bir zararı dokunacağına kanaat getirmemişsek, mümkün mertebe bir takım mecralarda yazı formatında yayınlanmalıdır.
Bu anı bana birinci elden, dershaneci bir abiden ulaştı. Huyum değildir insanların metnini düzenlemek. Fakat yoğun ısrar üzerine ve Hocaefendi’nin entelektüel biyografisi adına ciddi manada önemli bulduğum için bir takım düzenlemelerle Blog ekibine sundum. Herkesin kendince bir istifade edebilmesi dileğiyle.
"Diyarbakır’da üniversite 1. sınıf öğrenciyisim. Zaman Gazetesi’ne abone bulabilmek için dükkanları geziyorum. Selahattin Eyyubi Yeraltı Çarşısı’nın üst katındaki bir büfeye girdim. Selam verip 'İçeri girebilir miyim?' diye sordum. Zaten dükkan 2m² ya vardı ya yoktu. Elime baktı büfe sahibi, 'Buyur.' dedi pek düşünmeden."
"Zaman gazetesi aboneliği için geldim, Merhum Elmalı’nın tefsirini hediye ediyor."
"Güzel de" dedi, "ben gazete okumam ki."
"Satıyorsunuz ama" diye cevapladım. "Yoksa siz 10 Numara’ya (Okuyucuların Diyarbakır'daki en meşhur dershanesi) giden abilerden misiniz?"
Onayladı ve bir bardak çay ikram etti. Çayımızı yudumlarken bir anısını anlatmak istedi. Merakla dinlemeye başladım:
"Ben Hocaefendi’nin vaazlarını çok dinlerim. Hele Hz Vahşi’yi anlatışı yok mu? Kimsenin bu hadiseyi onun kadar naif ifade edebildiğini bilmiyorum. Bir gün elimize bir broşür gelmişti. Hocaefendi Diyarbakır’da altın nesil konferansı verecekmiş. Eliyle karşıdaki mermi izleri dolu eski harabe sinemayı göstererek- işte bu salonda. Ben bunu herkese duyurmaya; insanları davet etmeye başladım. Babama da gittim haliyle, 'Baba, bir âlim gelecek, konferans verecek.' diye anlattım. Babam, 'Oğlum, üstaddan sonra âlim mi var?' dedi. Babam medreselerde dini eğitim almış bir molla idi. Herkesi öyle kolay beğenmezdi. Zor da olsa bir şekilde ikna ettim babamı. Konferans başladı. Hocaefendi’nin biraz rahatsızlığı vardı galiba -tabi ben biliyordum rahatsızlığını ama büfeciye söylemedim- Hocaefendi başladı konuşmaya. Kalabalıktan tekbir sesleri yağıyor. Hocaefendi 'Böyle yaparsanız çıkar giderim.' dedi. Biraz daha konuştu ama Hocaefendi terliyor, sıcaklık çok fazla. Çok geçmeden tekrar tekbir sesleri başladı. Hocaefendi dediği gibi bıraktı gitti konferansı. Sonraki Altın Nesil konferansı da Çorum’da oldu zaten.
Ben tabii babama mahçubum. Fakat babam görmek istediğini görmüş gibi memnun. Bana baktı 'Bak oğlum, bu adamda sahabe ahlakı var.' dedi. Neden diye sordum. 'O kadar bunalmış, o kadar rahatsız olmuştu ki önündeki sudan bir damla bile içmedi. Dinleyicilerden hicap etti…'"
Yorumlar ()