12 Kızgın Adam: Bir Toplum Eleştirisi

Okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler üzerimizde kalıcı etki bırakıyorsa çok iyi seçim yapmışız demektir. Sadece duygusal etkiden bahsetmiyorum. Aynı zamanda düşünsel dünyamızın inşasına farklı bir iz bırakmalı.
Hocaefendi Kütüphanesi Edebiyat-Sanat-Tasavvuf grubu olarak geçtiğimiz günlerde böyle bir film izledik. Bolca sosyal psikolojik analizler içeren, izleyenlere adalet, vicdan ve etik değerleri sorgulatan 96 dakikalık bu kült filmin adı: 12 Kızgın Adam (12 Angry Men)
İnsanın doğasına, grup dinamiklerine, sorun çözme yöntemlerine, etik meselelere vurguların yapıldığı filmimiz, üniversitelerde ders/ödev olarak izletiliyor. Çok farklı disiplinlere göndermeler yapan diyaloglarla ve müthiş oyunculuklarla, adeta sinemaya hayranlık uyandıran bu filmi bizler beğendik.
Bir gencin babasını öldürmekle suçlandığı davanın yargıcı, birbirini tanımayan, toplumun farklı kesimlerinden seçilmiş 12 jürinin ortak olarak karar almaları için görüşmelerini ister. Böylece bizlerde, fikirlerin tartışıldığı bu karar alma sürecinde, toplumdaki izlerine şahit olduğumuz karakterlerin tavır ve davranışlarını izleriz.
Jüriler
Her bir jüri için uzun uzun analizler yapılabilir ancak belki de toplumun vicdanını temsil eden 8. jüri ve toplumun akıl ve mantığını temsil eden 4. jürinin yerleri ayrıdır. 8. jüri, görev bilincine sahip, zeki, iletişimi ve empatik yetenekleri güçlü, doğruya ulaşmak için çabalayan ve diğer jürilerin de düşünmelerini sağlayan birisidir. 4. jüri ise gerçeğin olasılık üzerine değil, delillendirilmesi gerektiğine inanır. İki zıt kutupta karar veren bu jüriler, gerçeğin ortaya çıkması için toplumun ihtiyaç duyacağı karakterlerdir. 4. jürinin talihsizliği, kendisi gibi karar verenlerin önyargılı, bencil, cahil, umursamaz, vicdansız kişiler olmasıdır. Ve 8. jürinin uyguladığı Sokratik yöntemle çocuğu suçlu çıkarmanın zorluğu. Her iki jürinin de aldıkları kararlarda, şahsi hayatlarından etkilenmemeleri doğru zeminde tartışmalarına olanak sağlamıştır.
"Kararları nedeniyle hiçbir şey kazanmayacak veya kaybetmeyecek" olan jürilerin kimilerini önyargılı, kimilerini umursamaz, kimilerini ise çekingen olarak gözlemliyoruz. Çekimser tavır içerisinde suçlu oyu veren 5 jüri üyesi, aslında kendi değer yargılarını, mantık ve vicdan ölçülerini kenara bırakıp, sürü psikolojisiyle hareket edenleri temsil ediyor. Umursamaz tavır içerisinde suçlu oyu verenler, sorumluluklarının bilincinde olmayan karakterlerdir. Önyargılı jürilerin ise doğruyu bulma dertleri yoktur. Bu jüriler tartışmayı kişisel algılayıp öfke ve şiddete meyilli olabilirler. Böyleleri kanıt olarak sunulan delillerdeki tutarsızlıkları, mantıksızlıkları görmezler veyahut sorgulama gereği duymazlar.
Filmde ilk oylamada önyargı, umursamazlık ve çekingenlik hakim iken tartışmalarla birlikte son oylamada akıl ve şüphenin rehberliğinde karar alındığını gözlemliyoruz.
Filmin Bize Hatırlattıkları
Filmde güçlü önyargılara sahip olanlar ve sürü psikoloji içinde davrananlarla birlikte vicdanının sesini dillendirmesi için cesur birisinin başkaldırısına ihtiyaç duyanlardan oluşan jüri topluluğunun tartışmaları ve diyalektikleri, bizlere birçok gerçeği hatırlattı. Düşüncelerimiz ve kararlarımız ya önyargılarımızın ya da manipülasyonların esiridir. Çok az insan vardır ki düşünce dünyasını bilinçli olarak şekillendirir.
Gerçeği yalandan, doğruyu yanlıştan ayırmak her zaman kolay olmayabilir. Konuya şüphe ile yaklaşma, önyargısız olma ve şahsi mesele haline getirmemek önemlidir. Karar alınırken çoğunluğa uymak her zaman için kolaydır. Hem konfor alanımızdan çıkarmaz hem de tek başına bir fikri savunmanın riskini barındırmaz.
Sorular
Yazımıza şu soruları düşünerek devam edelim:
- Bir tek suçlunun ceza alması için masumların hayatlarını mahvetmek adalet midir?
- Bir masumun haksız yere ceza almaması için suçluların ceza almaması adalet midir?
- Filmde çocuğun suçlu olup olmadığını bilmiyoruz. Belki de suçlu. Ancak gerçek suçlu çocuk mu babası mı, yoksa önyargılarıyla bu kişilerin toplumdan dışlanmasını sağlayanlar mı? Veya herkesin kolayca sorumluluğu üstünden atacağı bir cevap olan 'sistem' mi?
Eğer ki çocuk suçlu ise –ki bu ihtimal halen var– acaba ikna kabiliyeti iyi olan, manipülasyonu çok iyi başaran bir kişi diğerlerini 'kandırarak' suçlunun ceza almadan toplumda yeni suçlara bulaşmasını sağlamış olmuyor mu? Bu açıdan baktığımızda 4. jüri gibilere toplumun daha fazla ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Dolayısıyla sadece önyargı tuzağı değil, manipülasyonların da gerçeğin önünde tuzak olarak düşünülmesi gerekiyor.
Bu tarz filmler izlediğimizde birçok kişi vicdanlı görünenlerin yanında yer alır. Peki gerçek hayatta böyle midir? İnsanımız kendisine toplumun dayattığı önyargılarının farkında mıdır? Kamuoyunu yönlendirenlerin manipülasyonlarına karşı kendini koruyabiliyor mudur? Veyahut 'hayat tecrübesi' diyerek kendi oluşturduğu önyargılarını kabul edebiliyor mu? Ve en önemlisi bunları ayıklama cesareti gösterebiliyor mu? Yoksa okudukları ve izledikleri ile bu önyargıları besliyor mu?
Ya bizler Kitap, Sünnet ve makuliyet kıstaslarına uygun olmayan fikirlerimizin değişmesinden korkuyor muyuz? Okuduğumuz kitaplar fikrimizi değiştiriyor mu yoksa hep aynı fikri besleyen kitaplar mı okuyoruz? Yanlış anlaşılmasın, "Her şeyi değiştirelim hiçbir zaman sabit fikirde olmayalım." demiyoruz. Bize dayatılmış düşünceleri bir beyin cerrahisi hassasiyetinde ayıklama çabası içerisinde miyiz? Bizler de herkes gibi konfor alanımızdan çıkma zahmetine giremiyor muyuz?
Bireysel veya toplumsal tepkilerde "Ya masumsa?" diye neden bakmıyoruz? Biliyoruz ki tarih, tartışılmadan yargısız infaz yapılan kişi ve topluluklarla doludur. Sokrates idama götürülürken 8. jüri gibi birisi çıkmadı. Hz. İsa (as) çarmıha gerileceğinde 8. jüri orada yoktu. Hypatia infaz edilirken bu sefer dünün masumları zafer naraları atıyordu. Örnekleri çoğaltabiliriz elbette. Ancak bugünden tarihe bakınca masum ve zalim ayırımı yapmak hem kolay hem de 11. jürinin dediği gibi: "Kararımız nedeniyle hiçbir şey kazanmayacağız veya kaybetmeyeceğiz…" Bizim için bir tehlike, bir yargılama olmayacak? İçinde bulunduğumuz yüzyılın 'Ya masumsalarıyla' alakalı konuşabiliyor muyuz? Bırakın düşünmeyi, bu konuda okumalar yapma cesaretimiz var mı?
Sahip olduğumuz önyargıların bizim düşünme, kavrama ve yargılama yetkimizi nasıl etkilediğini sorguladık mı?
"Sorgulanmamış hayat yaşanmamış hayattır."
Yorumlar ()