Üç Şahsiyetin Üç Meyvesi

Üç Şahsiyetin Üç Meyvesi

Üstadın üç şahsiyet ve üç muhatabiyet anlayışının hikmeti neydi acaba? Bunu sadece kendi hayatında bir denge ve düzen kurması için olduğunu düşünmek eksik bir yorum olabilirdi.

Aslında hepimizin hayatında yer alan doğal bir durum değil miydi bu?! İnsanlar, farklı ortamlarda ve farklı muhataplar karşısında, iç dünyalarını ve kişiliklerini farklı yönleriyle ifade ederler. Üstada özgü değildi, tüm insanların sosyal ilişkilerinde ve psikolojik yapılarına göre ortaya çıkan bir durumdu. Farklı ortamlarda farklı roller üstleniyorduk.

Belki durum Üstada özgü değildi fakat kullandığı metot bizlere, insanın kendisiyle ve toplumla olan ilişkisini sağlıklı bir şekilde yapılandırması açısından çok orijinal bir yöntem sunuyordu. Hem bireysel hem de toplumsal ilişkilerimizde neyin, ne zaman ve nasıl olması gerektiğini, bir çeşit sosyal ve manevi etik olarak öğretiyordu. Hayattaki rol karışıklıklarımız bizlerin çoğu zaman hem kendimizle hem de çevremizle sağlıklı ilişkiler kurmasını engeller. O yüzden bu üç şahsiyet ve üç muhatabiyet adeta insanlık için bir kılavuz niteliğinde.

Bu kılavuzda ziyaretçilerin önünde evvela iki kapı var, biri dünyevî diğeri uhrevî. Dünyevî kapı kilitli: bu kapıdan girmek isteyenler, maddi ve manevi çıkarlar peşinde, Oysa Üstad kendi şahsiyetini ve makamını, dünyevî beğenilerden uzak tutup sadece hakikatin peşinde.

Uhrevî kapının önünde de ziyaretçileri iki kapı karşılar. İlk kapı, Üstadın şahsiyetini, yüce ve makam sahibi olarak görenlerin, maddi değil belki ama manevi beklentisi olanların kapısıydı. Bu kapı da kapalı. Üstad kendisini beğenmeyen ve başkalarının da kendisini beğenmesini istemeyen bir tutum sergiler.

İkinci kapı, Kuran ışığında yön arayanların kapısı. Bu kapıdan girenlerde üç farklı şekilde kabul ediliyor: dost, kardeş ve talebe.

Üstad meseleyi baya daraltmış. Bizler de öyle değil miyiz? çeşitli sosyal bağlamlarda ve ilişkilerde farklı roller ve kişilik özellikleri sergiliyoruz.

Her bir şahsiyet ve muhatabiyetin de kendine özgü şartları ve meyveleri var.

Dostlar, Üstadın özel ziyaretçileriydi. Onların en önemli şartı, Kur'an’ın ve Sözlerin hizmetine ciddi destek vermekti. Haksızlık, bid’at ve dalâlete karşı kalpten bir duruş sergilemeliydiler. Sadece kendilerine değil, genel iyiliğe katkıda bulunmalı, sürekli dua ve hayır işlerinde yer almalıydılar. Onlar, Kur’an ve Sözlerden ders alır, manevi kazanç elde eder ve her daim hayır işlerinde bulunurlardı. Üstadın dostlarına sunduğu manevi derinlik, onun özel şahsiyetiyle bağlantılıydı.

Kardeşler, Üstad’ın bir diğer ziyaretçisiydi. Kardeşlerin şartları daha belirgindi: Sözlerin yayılması için ciddi bir çaba göstermeli, beş vakit namazı düzenli olarak kılmalı ve büyük günahları işlememeliydiler. Kardeşler, dua ve manevi kazançta hazır bulunur, topluca rahmet içinde yer alırdı. Onlar, zaman zaman özel dualarla desteklenir ve rahmet-i İlahiye’ye teslim edilirdi. Kardeşlik, Üstad’ın velayet sıfatıyla ilgilidir; bu da, manevi bir kardeşlik bağının oluşturulması, kişisel ibadet ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesi anlamına gelirdi.

Talebeler ise, Üstad’ın en genç ve dinamik ziyaretçileriydi. Onların görevi, Sözleri kendi malı gibi hissetmek ve ona sahip çıkmaktı. Talebeler, Sözlerin yayılmasını en önemli görev olarak kabul eder, her gün bu hizmette bulunur ve sürekli dua ederlerdi. Talebelik, Üstadın verâset-i nübüvvet ile ilişkilidir. Bu, Kur’an ve Sözlerin öğretici ve rehberlik rolünü üstlenmeyi, onları kendi malı gibi hissetmeyi ve bu hizmeti sürdürmeyi içerir.

Üstad’ın tanımladığı üç kişilik ve üç muhatabiyet düzeyinin psikolojik ve toplumsal boyutlarla uyumlu olduğunu görebiliriz. O’nun "dost," "kardeş" ve "talebe" tanımlamaları, hem kendi hayatındaki muhataplarına karşı geliştirdiği tavrı ifade ediyor hem de insanların sosyal ilişkilerinde nasıl farklı rollerde davrandığını yansıtıyordu.

Bizim hayatımızda da dostluk, insanın kişisel, bireysel boyutunu ortaya koyar. Her insanın bir iç dünyası, özel bir alanı ve sadece bazı kişilere açtığı duygusal ve düşünsel derinlikleri vardır. Üstad’in da ifade ettiği gibi, dostlar, onun kişisel ve zâti şahsiyetine yakın olanlardır. Bizler de dostlarımızla daha içten, daha bireysel bir şekilde iletişim kurarız. Kendi özel dünyamızı onlara açar, samimiyetin ve güvenin olduğu bir bağ kurarız. 

"Kardeş" dediğimiz kişiler, Üstad’ın kulluk ve ibadet noktasındaki şahsiyetiyle ilişkilidir. Bu, bir insanın daha derin, manevi bir boyutunu temsil eder. Hayatta manevi derinliklere sahip olduğumuz, ibadetlerimizde veya değer yargılarımızda bize eşlik eden "kardeşlerimiz" vardır. Bu insanlar, yalnızca dost olmadığımız, aynı zamanda manevi sorumluluklarımızı paylaştığımız kişilerdir. Bizim ibadetlerimize, inançlarımıza, manevi değerlerimize ortak olanlarla kurduğumuz ilişki, daha derin bir kardeşlik bağıdır.

Talebe, Üstad’ın Kur'an'ın hakikatlerini öğretme ve hocalık vazifesindeki yönüyle ilgilidir. Bu bağlamda, O’nun talebeleri onu bir rehber olarak kabul eder ve bilgi ve hikmetinden faydalanırlar. Bizim hayatımızda da talebelerimiz ya da öğretmenlerimiz vardır; kimileri bize hayat dersleri verirken, kimileriyle bilgi paylaşımında bulunuruz. Bu bağ, alıcı ve verici ilişkisinin koordinasyonu ile şekillenir. 

Üç şahsiyet ve bu şahsiyetlerin karşılık geldiği üç muhatabiyet aslında insanlara sosyal, manevi ve kişisel ilişkilerini daha net bir şekilde düzenleme imkânı veriyor. Üstad, belki de bu kavramları ortaya koyarken, insanların başkalarıyla olan etkileşimlerinde hem kendilerine hem de muhataplarına doğru bir şekilde yaklaşmalarını sağlamayı da hedefliyordu.