Son Vaaz

"Ben o nağmeden müteheyyicim: Ki yok terennümün."
(Mehmet Akif Ersoy)
Onun dilinden, ümitli günlerden bahsederken, benim daha dünyada olmadığım yıllarda dökülmüş bu dize. Ne garip, senden dinlediğim cümleler gözümün içinden yüreğime üflenmiş gibi hissettiriyor. Hep öyle değil miydi? Her cümlenin birincil muhatabı dinleyendi. Parmağınla nereye işaret etsen, bakan gözler bir tek kendisine gösterildiğini sanırdı. Ve ben hayret ederdim gösterdiğin ufukların genişliğine. Bana gösterdiğin o engin ufuk ki, hayatımda aldığım en güzel armağan.
Bir kerecik gözlerine bakma şansım olmuştu. Çektiğin maddi ve manevi dertlerin yükü omuzlarındayken, tek değil, seni ziyaret etme niyetiyle gelen binlerce insandan biriydim. Biliyordum ki öyle değil, belki de o an istirahat etmeye ihtiyacın vardı, belki sana benden daha sevimli binlerce göz vardı. Ama gösterdiğin ufukları en çok bana işaret etmişsin gibi hissettirmek kadar, mürşidin müridini irşadı nevinden nazarınla, bir çift göze derinden bakabilmek de senin kabiliyetlerindendi. “Allah istikametten ayırmasın” dedin. Giderken elini kalbine koyup selam verdin, diyor ya şair:
"Öyle mest oldum ki gayrin merhabasın bilmedim."
(Ahmet Paşa)
"Sizle olan beraberlik, bazen ahirete olan iştiyakımın önüne geçiyor." demiştin bir keresinde de. Bunu da üzerime alınıyorum. Yanına gitmek istedikleri, tüm o sevdikleri ahirete göç ettikçe, dünya gözünde nasıl da kıymetini yitiriyor insanın; ahiret ise kalbe apayrı bir güzellikte sanki ilk defa doğuyor. Üzerime alınıyorum, çünkü ben Risale-i
Nur’daki bu bahsi, senin "son vaazından" sonra idrak edebildim:
"Evet, insan fıtraten, ebediyeti ve bir de sevdiği, alâkadar olduğu, belki hayatının manasını onlara bina ettiği çok sevgililerini ebedî kaybetmek istemiyor. Hatta Risale-i Nur şakirtleri gibi dünyayı kesben bırakmasa da kalben bırakıp ahirete ciddi alâkadar olup çalışanlar için, dostlarının ahirete gitmeleri, bu fâni dünyaya karşı bir nevî soğukluk veriyor. Hem dünyayı terk etmek kolaylaşıyor. Hem ahirete ciddi bir meyil veriyor."
Bir kere daha, bizi böylelikle yakınlaştırdın, ruhunun ufkuna yürürken de şifa oldun hepimize. Herkesin dilinde tek bir cümle kaldı yine senden yadigâr: "Gurûbun, tulû oldu."
Son vaazınla da güneş olup doğdun günlerimize, dualarımıza, hülyalarımıza…
Şimdi, ben doğmadan okuduğun şiirin devamını okumak isterim sana.
"Benim de kalb-i harâbımda duyduğum hicran,
Henüz duyulmadı mızrâbımın lisânından."
(Mehmet Akif Ersoy)
Kış sonuymuş gurbete gittiğinde, soğumuş mevsim ardından bakarken, öyle diyor o zamanın yazarları. [1] Puslu bir zemheri soğuğu varmış Havada Kış başı şimdi. Ardından bakan binlerce çocuk, seni ebediyete uğurlarken, bu yetimâne hüznüne senden kalan miraslarla sahip çıkıyor.
Ve gurbete gitmeni konu alan filmler "Sen gidersen, çiçekler yüzünü nereye döneceğini şaşırır" [2] demiş o zaman. Ama şaşırmadı çiçekler, senden sonra yetim hisseden çocuklar bu hüzünle boynu bükük kalmayacak.
Bazı insanların uzağı-yakını olmuyor. "Şahs-ı manevi" diyorlar adına. Her an yanı başında kalıyorlar, yetimâne hüznünü aşıkâne hüzne çevirmene de yardımcın oluyorlar, gurbet-vuslat demeden.
Yine de senin herkesi nurla kuşatan o inceliğin, bizi "Hey gidi günler!" vaazına götürüyor, yine o vaazdan yıllar sonra doğmuş binlerce çocuk "Hey gidi günler!" derken senin cismâniyetinin de yanı başımızda bulunduğu o günleri hatırlayacak. Kâh yetimâne kâh aşıkâne hüzünleriyle. Omuzumuzda elini hissedeceğiz ihtiyacımız olduğunda, biliyorum, hüznümüz kalbedecek.
Ah hocam! Ne güzel armağanlar sundun.
Bir yolda durmadan yürümek kadar, bir ümitle yaşamanın büyüklüğünü de tanıttın/öğrettin bizlere.
- [1] Nedim Hazar / Çünkü Gitmiştin
- [2] Eşrefpaşalılar (Film)
Yorumlar ()