Evkatu'l-Ferağ (Boş Vakitler)
Az bir sabır ve kuvvetli bir irade, öğrenen kimseyi ciddi olarak çalışmaya ve faydalı şeyleri okumaya alıştırır. Evet, belalar ve zihni yorgunluklar boş vakitten kaynaklanıyor. Hasan-ı Basri'den: “Dünya üç gündür: Dün içindekilerle beraber geçip gitti. Yarına gelince muhtemelen sen ona yetişemeyeceksin. İşte bugün senin günündür, onu değerlendir.”
Ama doğruya önümüzde en büyük engel tembellik gelmekte, sahi nedir tembellik? Tembelliğin; yerine, adamına ve çağına göre giymediği elbise, almadığı kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı uçarılıktır. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, bencilliktir, bir adı “okumayı sevmiyorum”, bir başka adı birazdan başlayacağım, diğer adı daha vakit var… Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen en geçerli bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi haline acındırır. Bazen iş yapar görünür, aslında hiçbir şey yapmaz. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve boş sözlerden örülmüş bir edebiyatı vardır... Sen de tembel misin?
Bu noktada şunlara dikkat etmekte fayda var:
Aslında müminler, gayretli ve fedakâr olmalıdırlar, ama, her nedense hayatlarını tanzim etmeye bir türlü yanaşmamakta ve dağınık yaşamaktadırlar. Ayrıca mesailerini tanzim edememenin yanında, onca fedakârlıklarına rağmen bir türlü hizmet düşüncelerini hayatlarının gayesi şeklinde sistemleştirememekteler.
Belki birkaç madde ile dikkatleri zamanın kıymetini anlamaya çekebiliriz.
- Ferdin hayatına İslam'a hizmet düşünce ve anlayışının girmesi, biraz da o ferdin gönülden inanmasına ve bu işin sancısını yaşamasına bağlıdır.
- Bizim yirmi dört saatlik bir sermayemiz var. Bu yirmi dört saati, bizim son günümüz olabilir felsefe ve düşüncesi ile ele alıp, onu namaza göre programlayıp her parçası içine bir şeyler aktarmaya çalışırsak, o gerçek değerine ulaşır.
- Zaman tanzimi vicdanlarımızda ikinci bir fıtrat haline gelince, biz de onun üzerine eğilecek ve onun her parçasına kendi ruh dünyamızı işlemeye çalışacak ve ruhsuz bir anın geçmesine fırsat vermeyeceğiz.
- Bir günümüzün içindeki vakitlerde hizmet düşüncesi kendisini gösterdiği gibi haftamızın içinde de kendini gösterecektir. Ardından nurlu bir ay ve bu şekilde aydın aylardan müteşekkil nurlu bir sene meydana gelmiş olacaktır.
Evet, işte her gün az bir zamanın aynı şeye tahsis edilmesi hayat akışını değiştirir ve seni sandığından daha kuvvetli kılar, hayal ettiğinden daha yükseklere çıkarır. İmam Suyuti ne güzel ifade etmiş ilmi: “İlim, oradan buradan toplanan, bir şey üstüne bir şey koymaktır.” Böyle devam eden bir insan, bir gün hikmete ulaşacaktır. Çünkü sel kocamandır, lakin damlalardan oluşmaktadır.
Her kültürlü insan herhangi bir dalda ciddi bir şeyler yapmak için kendi nefsini harekete geçirebilir. İlk önce, giriştiği konuda okuyup araştırmaya başlar ve zamanla bunda geniş bilgi sahibi olup derinleşebilir. Edebiyat olsun, Risale merkezli okumalar olsun, pırlantalardan hedefler olsun yahut başka bir ilgi alanında olsun, insanoğluna ait herhangi bir ilim dalı olsun fark etmez, bunlardan birisinde kendisini yetiştirebilir. Daha sonra bu dala olan ilgi ve alakasını artırır, ardından gününün belli bir kısmını bu ilmi tetkike ve ilgilenmeye ayırır. Böyle yapa yapa bakar ki kendisi başka bir insan oluvermiş. Başka yönlerde bilgi ve yetenek sahibi olmuş. Muhterem bir şahsiyet kazanmış. Hem kendisine hem çevresine hem de başkalarına yararlı bir insan olup çıkmış. Tabi bu noktada yönelinecek ilk alana dikkat edilmesi gerekir.
Salih ibn Abdulkûddus şöyle demiştir:
Yöneldiğinde bir ilme, dikkat et yüklendiğine,
Çünkü o yüktür sırtına, bil ne yükledin arkana.
İlmin de kendi içinde, bir sırası var kendince.
Bunu öğrendiğine göre, YÖNEL ARTIK EN ÖNDEKİNE.
Yönelme gerçekleştiğinde bu uğurda yapılacak gayretli tekrarlar ve tesisler insana bambaşka kapılar açar. Bir kitapta okumuştum: “Zikir zakire öyle bir kuvvet verir ki insan daha önce yapılması düşünülemeyecek işleri zikirle başarır, yapar.”Aynısını okuma kelimesiyle yer değiştirecek olursak: “Okunan okuyana öyle bir kuvvet verir ki insan daha önce yapılması düşünülemeyecek işleri okumayla başarır, yapar.” Bu hakikati ancak bu gayreti gösterenler görür.
Duru vakitlerin değerlendirilmesi adına bazı ilmi çalışmalar için her vakit uygundur, zihin de ona hazırdır. Çünkü iş hafif olur, yapılması kolaydır. Mesela yazmak, basit mütalaalar, göz atma şeklindeki okumalar ve benzerleri gibi. Bunlar zihnin duru olmasını, tam dikkati, ince ve derin tefekkürü gerektirmeyen tatlı işler. Hele bir de boş geçen, uykusuz bırakan sosyal medyada akan giden vakitler yok mu...
Şairin biri ne güzel demiş:
Mağrur kimse haline aldanıyor, geceleri boş yere geçip gidiyor.
Uyumayıp apaçık bakan gözler, göklerdeki yıldızlara benziyor.
İnsan vaktinin değerini bilmeli, evet İbni Aclân diyor ki: “Mümin nefsine şöyle demelidir: Ömür üç gündür: Dün içindekilerle beraber geçip gitti. Yarın ise sadece bir emeldir. Muhtemelen ona yetişemeyeceksin. Eğer yarına çıkacaksan, yarın zaten kendi rızkıyla birlikte gelecektir. Ancak yarının önünde (değerlendirilmesi gereken) bir gündüz, bir de gece bulunmaktadır ve pek çok nefis bu ikisinde ölüp gitmişlerdir. Belki sen de aynı akıbete uğrayacaksın. Yaşanılan günü düşünmek yeter.”
Zorluk çektiğin kadar temenni ettiğin şeye ulaşırsın demiş büyüklerimiz. Zaman ise hayatın ömrüdür. Hasan Basri (ks) ne güzel ibretlik bir cümle söylemiş: “Ey Âdemoğlu! Sen günlersin. Bir gün geçince bir parçan da gidiyor demektir." Gidiyor işte, ömür tükeniyor. Ve sor kendine, boş vaktin var mı? Dön ve bir daha sor kendine, boş mu bırakacaksın halen?