Bir Arz-ı Hâl

Bir Arz-ı Hâl

Geçtiğimiz haftalarda öyle bir zât-ı muhteremi keşfetmeye başladık ki; bir Nûr silsilesinin Vehbî, gayret ve sabır ile inceden inceye dokunmuş bir dehâ. Tabir-i câizse, Rabbinin inâyeti, seçilmişliği ve kendi gayretleriyle zamânına güneş olmuş bir şahsiyet. “Mukâbele etmemek elimden gelmiyor” demiş, parlaklığının şûlelerine bizim dahi inceden inceye uzanabilmemiz için yollar göstermiş. Velâyet yolculukları ile kalbimizi umutla dolduran zâtlar, birer nimet-i ilâhîdir. Onların mesleği ve yolu ise baş üstünde taşınması gereken, kıymetli bir meşgaledir, bir yoldur, bir uğraştır. 

Ben de bu uğraşa tutunmaya çalışıyorum… Üstadımız mesleğimizi bizlere tanıtıyor, bense taklit yollarını arıyorum. Anlamıyorum, idrâk edemiyorum; bir arkadaşımızın tâbiriyle, Güneş'e sırtımı dönmüşüm. Asıl üstad olan Kur’ân-ı Mucizü'l-Beyân'ın nûrlarına körleşmişim. Maddiyat bataklığına saplanmış olmanın zehrini içimden atamıyorum. Sual ediyorum size, ey hocalarım; nasıl kırılır bu cismaniyet zincirleri? Bu batılda kalmalar, maddede hapsolmalar? Yoksa ben kalb ile değil de akıl ile anlamaya çalıştığım için mi hata ediyorum? Sahi imân neyin meselesiydi? Israr mı, tezkiye mi, istek mi?

Evvelce imânın daima bir istek meselesi olduğunu zannederdim; etrâfımda Hakk’ı ve dîni arayanlara ne kadar izah etsem dahi, istedikleri olmadığı için idrâk edemediklerini sanırdım. Şimdi ise anlayamayan ben olmuşum. Hakîkat denizinin sedalarını anlatırken hocalarım, ben ise o musıkîye uzak çöllerde su arar olmuşum.

Üstadımız 15. Şua’da diyor ki;

“Gündüz gibi bildirip tanıttırmasına mukabil, imanla tanımak ve sevdirmesine mukabil, ubudiyetle sevmek ve ihsanatlarına mukabil, şükür ve hamd isteyen böyle bir Rahman-ı Rahîm’i tanımayan ve ubudiyetle onu sevmeye çalışmayan, belki inkâr ile ona bir nevi adâvet taşıyan insan suretindeki şeytanlar, birer küçük Nemrut ve Firavun hükmünde nihayetsiz bir azaba elbette müstahak olur.”

Tanıtan var bilmediğimiz, sevdiren var sevmeyi beceremediğimiz, nimetleri var şükrünü eda edemediğimiz... Peki biz neyin peşindeyiz, bunca noksanlık içinde?

Üstad, yolda olmamızın, kısmen taklidi gayretlerimizin, “sevmeye çalışmamızın”, rahatlamasını salıyor sinelerimize. Lâkin, aynı zamanda yoldan bir an dahi olsa ayrılmanın korkutucu karanlıklarını da bizlere bildiriyor, uyandırıyor. Bu derslerin önemini tekrar hatırlatıyor.

Yüce Rabbimden niyaz ediyorum, kılavuzum Kur’ân’dan ve biricik Muallimim Nûr-u Muhammedî’den. Hakîkatlerinizle kalbime doğunuz…