Anlam Arayışı ve Yükü

İnsan, dünya üzerinde var olduğu günden bu yana her şeye bir anlam yükleme eğilimindedir. Bu, onun sadece entelektüel değil, aynı zamanda ruhsal bir ihtiyacıdır. Yaşananların, karşılaşılan insanların, başımıza gelen olayların 'bir sebebi' vardır. Buna genellikle ilahi anlamlar yükleriz. Yaratılış gayemiz bu anlamlarla ilgilidir. Doğru ya insan bu dünyaya öylesine ve başıboş gönderilmemiştir. Anlam arayışı bu yüzden hem çok insani hem de oldukça doğal bir süreçtir. Ta ki o anlamı bulamamaya başladığımızı düşündüğümüz noktaya kadar.
Bazen yaşadığımız olumsuz olaylar o kadar uzun sürer, öyle derin bir yorulmuşluk hissi bırakır ki, anlam aramak artık çok yorucu ve zor olur. İnsan sadece ne olup bittiğini değil, artık kendisini bile anlamlandıramaz hale gelir. İşte o zaman, doğası gereği bize iyi gelmesi gereken bu arayış, sırtımızda taşımak zorunda olduğumuz ağır bir yüke dönüşür. Baktığımız bir güzellikte Hak değil kendi yetersizliğimizi görürüz.
Hepimiz zaman zaman böyle dönemlerden geçiyoruz. Kendimizi yorgun, kırgın ve yalnız hissettiğimiz, her şeyden bir adım geri durmak istediğimiz anlar oluyor. Kimimiz uzun uzun uyuyarak, kimimiz doğada yürüyerek, kimimiz sevdiği bir yemeği pişirerek soluklanmaya çalışıyor. Herkesin 'kendi molası' var. Her bir insan kendine özgü olduğu için insan adedince farklı moladan bahsedebiliriz. Bu molalar çoğu zaman işe yarıyor; insana biraz da olsa nefes aldırıyor. Ama bazen o kadar derin bir yorgunluk çörekleniyor ki insana, alıştığı bu molalarla bile toparlanamıyor.
Son on küsür yıl, birçok insan için işte böyle bir dönem oldu. Bitmesini bekledikçe daha da uzayan, sabrımızı, enerjimizi, inancımızı kemiren zamanlar… O kadar uzun sürdü ki çoğumuz sadece beklerken bile yaşlandığımızı hissettik. Bu süreçte herkes farklı şeyler yaşadı ve farklı tepkiler verdi. Çünkü herkesin dünyayı algılayışı, baş etme biçimi, anlam yüklediği şeyler birbirinden farklıydı. Hâliyle imtihanlar farklı oldu ve sonuçlar da farklı oldu. Kimimiz imtihandan sağ salim çıktık derken yine de iyi oluş valimizden çok şey kaybettiğinizi fark ettik. "Allah ayağı kayanlardan eylemesin." dedik. Bu yorgunluk hissini görmezden geldiğimiz oldu. Oysa bu tarz zamanlarda hayat zor geldiği için küçük şeyler de büyük sorunlardan farksız hissettiriyor. Girilen bu ruh hali yavaş ve zamanla olduğu için insan kendi durumunu çok da iyi fark edemiyor. Hayattan yorulduğunu düşünüyor veya pek çok şeyin zor geldiğini kabulleniyor. Ama bu süreçten çıkma veya mücadele etme ile ilgili bir fikri olmuyor. Soğuk su dolu tencereye konan kurbağaların suyu yavaş yavaş ısıtıp kaynayıncaya kadar anlamayıp ölmesi gibi…
Aslında böyle zamanlarda yardım istemek, bir zayıflık değil, aksine büyük bir güçtür. Çünkü yaşadıklarımız bizi çok yorduysa ve kendi metotlarımız işe yaramıyorsa çözüm çoğunlukla bir başkasının uzattığı eldedir. Bu, yakın bir dost da olabilir, bir ruh sağlığı uzmanı da… Kimi zaman sadece biriyle konuşmak ve farklı anlamlandırılan şeyler üzerinde durmak da iyi hissettirir.
Unutulmaması gereken şey şu: insanın arayışı bizi insan kılar. Dünyaya tefekkürle bakmak, onda farklı şeyler görmek.. asıl mesele bu. Zorlandığımız anlar, belki de en çok güçleneceğimiz anlardır. Ve her yük, sonunda biraz daha büyümüş, biraz daha derinleşmiş bir 'ben' olarak döner bize. Öğrendiğimiz her yeni başa çıkma metodu, bir sonraki yaşayacağımız sorunu kolay atlatmamız da bize destek olacaktır.
(Risale Okulu Entel Gazete’den)
Yorumlar ()