Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Eserlerinde Victor Hugo ve Sefiller

Victor Hugo Fransız Edebiyatı'nın en ünlü romancısıdır desek mübalağa etmiş olmayız. 1802'de Fransa Besançon'da doğan yazar, 1885'te 83 yaşında Paris'te zatürreden vefat etmiştir.

Yaşadığı yıllar, kralın öldürülmesi, Paris ayaklanmaları, Napolyon'un askeri darbesi ve savaşlarının yaşanması gibi sadece Fransa'yı değil bütün Avrupa'yı hatta bütün dünyayı etkilediği yıllardır.

Hugo, kral yanlısı katı bir Katolik olan bir anne ile subay bir babanın oğludur. Daha çok annesinin etkisiyle önceleri sıkı bir kral taraftarı iken, daha sonra Cumhuriyetçiliği seçmiştir.

1851'de Napolyon'un yaptığı askeri darbeden sonra, kendisini çok da güvende hissetmediği Paris'ten önce Brüksel'e, oradan da Guernsey adalarına gitmiştir. Bu gönüllü (!) sürgün 15 yıldan fazla sürmüştür. Sefiller adlı başyapıtını ve bazı eserlerini bu esnada yazmıştır.

1870'te Napolyon'un geri çekilmesinden sonra Paris'e dönmüş ve aktif siyasete de katılmıştır. 1881'de Hugo'nun 80. yaşı coşkulu bir şekilde kutlanmış, resmi geçit töreni düzenlenmiş ve kendisine bir Sévres vazosu takdim edilmiştir. Vefat ettiğinde cenaze törenine 2 milyondan fazla kişi katılmıştır.

Victor Hugo denilince akla ilk önce Sefiller, sonra da Notre Dame'ın Kamburu gelir. 

Notre Dame'ın Kamburu eserinde Victor Hugo, Paris'in karanlık köşelerini, bakımsızlığını, sefaletini, özellikle de Notre Dame Katedrali'nin bakımsızlığını çok detaylı bir şekilde anlatır. Hatta o kadar ki, insanlar kitabın yayınlanmasıyla birlikte Paris'i ve Notre Dame Katedralini görmek için Paris'e akın etmişlerdir. Bu sebeple katedral geniş bir tadilattan geçirilmiştir.

İlk kurgusal eseri idam cezası karşıtlığını anlatan bir romandır ve Bir İdam Mahkumu'nun Son Günü adını taşır. Hatta bazılarına göre bu eseriyle Hugo, idam cezasının kaldırılması ile ilgili olarak toplumu ve aydınları etkilemiştir. Ayrıca bu eseriyle Hugo, Albert Camus, Charles Dickens ve Dostoyevski gibi pek çok yazarın da dikkatini çekmiştir.

Bu eserin konusu gerçek hayattan alınmıştır. Bir idam mahkumunun son günü psikolojik olarak derinlemesine tasvir edilmiştir.

Bu çalışmada bizim asıl konumuz ise Sefiller ve Muhammed Mersiyesi ile ilgili Fethullah Gülen Hocaefendi'nin atıfları ve değerlendirmeleri olacaktır.

Sefiller romanında fakirlik sebebiyle ekmek çalan Jean Valjean adlı başkarakterin önce 5 yıllık kürek mahkumiyeti ve sonradan çeşitli nedenlerde 19 yıla çıkan mahkumiyet cezası alması ve bu durumda yaşadıkları sorgulamaları, pişmanlığı ve hayatı boyunca takip edilmesi kurgusal, şiirsel bir üslupla anlatılmıştır.

Muhterem Hocaefendi, başkahraman ile kendi hayatı arasında bağlantı kurarak bunu Fikir Atlası adlı eserinde "Hatta o devlet erkânının, beni Sefiller'deki şaki gibi senelerce köy köy, kasaba kasaba koşturtması, yakın takibe alması ve soluklarımı bile tespit etmeye çalışması, beni hiçbir zaman devletimize karşı bir kötülüğe sevk etmemiştir ve etmeyecektir de..." cümleleriyle belirtmiştir.

Sefiller adalet anlayışının, hak düşüncesinin, vicdanın irdelendiği akıcı bir eser olmasının yanısıra, Romantizm akımının ilk ve en etkili örneklerinden biridir diyebiliriz. Hocaefendi, Hugo hakkında Ufuk Turu kitabında "Yine çok takdir ettiğim yazarlardan biri de komünistlerin istismarına uğrasa da Victor Hugo'dur, Hugo'nun romanlarını henüz çocuktum diyebileceğim çok erken yaşlarda tanıdım." ifadelerini kullanmış ve yine Allah Yolunda Bir Ömür kitabında ise "Victor Hugo'ya çok ciddi saygı duyarım.'' demiştir.

Muhterem Hocaefendi'nin Hugo'ya bu kadar atıfta bulunmasının cevabı ise, Varlığın Metafizik Boyutu adlı eserindeki bir bölümde ortaya çıkar. "Victor Hugo, imansız şairler arasında sayılmaktadır. O, sosyalistlerin istismarına müsait, sefalet şiirinin şairidir. Ancak yine o, son anlarını yaşarken şöyle demiştir: "Artık çanları çalmayın. (Yani vasıtayla araya girmeyin.) Zira ben Allah'a inanıyorum."

Yine Hocaefendi'nin Günler Baharı Soluklarken adlı eserindeki şu bölüm onun Batı Klasiklerine bakışını göstermesi açısından dikkate değerdir. Hocaefendi "Keşke Kur'ân arayan bu gönüllere, Kur'ân'la gelen mesajı, O'nun kendi solukları seviyesinde sunabilseydik! Herhalde bu mesaj onlarda bir sayha tesiri icra edecekti. Ses bu kadar cılız, temsil bu kadar zayıf, samimiyet bu kadar yıkık dökük, 'Düşman bu kadar kavî, tâli' de bu kadar zebun' olduğu halde, dünden bugüne Philip Hitti, Jean-Paul Raux, George Bernard, Fyodor Dostoyevski, G. M. Rodwei, Edward Montel, Descartes, Voltaire, John Davenport, Lamark, Pascal, Dr. Gustave Le Bon, Victor Hugo, Carlyle, E. Renan gibi yüzlerce ilim, düşünce ve sanat adamı O'nun haşyet tüten mehabetli iklimi karşısında iki büklüm olup yerlere kadar eğildiler. Bunca devâsâ kâmetin, Kur'ân ve Sahib-i Kur'ân hakkındaki o muhteşem itirafları, o gürül gürül kabul gören solukları, yarım asır önceki Batı temerrüdünü esas alan ve onların arkasında aptalca saf bağlayıp duran bizim entelijansiyamız için ne müthiş bir şamardır!" diyerek Hugo'nun Muhammed şiirine göndermede bulunmuştur.

Hugo'nun bu meşhur Muhammed şiiri La Legende des Siecles yani Yüzyılların Efsanesi şiir kitabında yayınlanmış uzun bir şiiirdir. Şiirde Hz. Muhammed (sav)'in hayatı sitayişle bir destan tadında anlatılmaktadır. Şiir hakkında bir fikir verebilmek için bir bölümünü almak iyi olacaktır.

(HİCRİ DOKUZUNCU SENE)
MAHOMET (HZ. MUHAMMED)
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu
Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında
Durup su içen develeri izliyordu arada sırada
Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu.
Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu
Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi
Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.
Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi
Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı
Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı
Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı
Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu
Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu
Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti.
Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi
Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi.
Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki
Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki
...

Yine aynı şiir kitabında Hugo; İslamiyet, Kuran gibi konularda da pek çok şiirini yayınlamıştır.

Hemen burada aklımıza Victor Hugo'nun İslam kültürüne ilgisinin temelinde ne bulunmaktadır sorusu geliyor. Babasının görevinden dolayı çocukluğunda İspanya'da kalması ve bu dönemde altı yıl yatılı okulda okuması bunun bir sebebi olabilir. Çünkü bu yıllarda Hugo, oradaki Müslüman toplumuyla temas halindeydi.

Aynı pozitif etkiyi Hugo'nun 1829'da yayınlanan Les Orientales (Doğulular) şiir kitabında da görmekteyiz.

Muhterem Fethullah Gülen'in eserlerinde okuduğu Batı Klasiklerinden ve eserlerinden pek çok kereler bahsetme sebebi Farklı Seslerin Ahengi Gülen Hareketi isimli eserde şöyle açıklanır: "Gülen bu iki geleneğin kayda değer karışımını dengeli bir şekilde başarabilmektedir. Bu modern ulema-aydın karışımının diğer önemli bir özelliğiyse İslamî hükümleri çağın sosyal şartları bağlamında yorumlayabilme yeteneğidir. Kant, Shakspeare, Victor Hugo, Dostoyevski, Sartre ve Kafka gibi dünya yazarlarını çok iyi bilen Gülen, bu yazarların düşüncelerini kullanarak kendi çağdaş İslamî yorumunu pekiştirmektedir."

Bütün bunlardan sonra bize düşen çağını okuyabilen bir nesil yetiştirme programına Batı Klasiklerini de almaktır. Böylece geleceğimizi inşa edecek beyinlere çift kanatlı olmalı hüviyeti kazandırma yolunda önemli bir adım atmış oluruz.