Ben Yazar Değilim

Yazar. Bir sıfattan ziyade, çekimli fiil olarak yan yana gelmiştir benimle. Belki onca usta yazara zulmetmemek için, belki de biraz korktuğumdan. Yazmak bir büyük bela, okumak ise pek kıymetli bir lütuf olsa gerek.


İlk kez bir derginin heyet toplantısına katılmıştım. Bu, pek kimsenin elde edemeyeceği, kendimi geliştirmek için büyük bir fırsattı. Aslına bakılırsa niyetim, kenarda sessizce durup, olan biteni gözlemekti. Beklediğimin aksine ilk pası bana attılar. Kısaca kendimi tanıttıktan sonra ‘genç yazar’ dedi biri benim için. Bütün celalimle itiraz ettim:

— Ben yazar değilim! Arada bir elime kalem alıyorum o kadar.

Her gün alıyordum. Yine de kendime yazar demenin, raflarımda nasibini almış onca yazara adaletsizlik olacağını düşünüyordum.

— Burada ya yazacaksın ya da okuyacaksın.

Böylece değerlendirilmek üzere okunacak ilk metni ben seslendirmiştim.

Dergi heyeti fazla merhametliydi. Yazmanın, yazar olmanın nasıl bir illet olduğunu bildiklerinden, doğrudan okumaya yönlendirmişlerdi beni.


Ben uzun zamandır yazıyor değilim. Fakat yazmaya başladığımdan bu yana şunu fark ettim: Artık hiçbir metinden tam anlamıyla keyif alamıyor, tam anlamıyla istifade edemiyorum. Sürekli bir yazar ve üslup analizine girişiyorum. Ne okuduğumdan çok, okuduğum şeyi kimin yazdığı ve nasıl yazdığı ile ilgileniyorum. Umberto Eco’nun Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti kitabında tarifini yaptığı ikinci derece örnek okur gibi…

Yazmak büyük bir cesaret ve fedakârlık gerektirir. Kaç kişinin, ne kadar sürede okuyacağını hesaplar, “Benim metnim, Alem-i İslam’ın bu kadar vaktinin çalmaya değer mi?” diye düşünürken, adeta doğum sancısı çekersiniz. Böyle her bir kelimenin üzerinde saatlerce düşünür, ekler, değiştirir veya çıkarırsınız…

Okuma zevkinizi, gecelerinizi, hatta fiziki sağlığınızı feda edersiniz. Lakin eşsiz bir zevki vardır bu fedakarlığın: Halkın, kralın karşısına en kıymetli hediyeleriyle çıkması gibi… İbrahim’in, Yaratıcıya oğlunu feda etmesi gibi…

Bir güzel yanı yazmanın, birlik olabilmek. Bir dosta gönderip metni, geri bildirim istemek. Ortaklaşa bir gazete, dergi, kitap çıkarmak. Yahut bir edebiyat kulübü kurmak, 7 Nisan’da ilk buluşmasını gerçekleştirecek FoR Yazarlık Kulübü gibi…



Başlığın yazarı gibi ben de yazar değilim. Fakat Cemil Meriç’in şu isteğini yazar olmadan da paylaşırım “Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim.”

Cemil Meriç, “Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin…” derken, yazmanın yalnızca kelimeleri kâğıda dökmek olmadığını anlatır. Yazmak, bir milletin uyanışı, bir neslin inşası ve bir medeniyetin hafızasını taşımaktır. Meriç’in kalemi yalnızca fikirleri tartışmaz, düşüncenin özgürlüğünü savunur ve insanı kendisiyle yüzleştirir.

Tolstoy, İtiraflar’ında derin bir ıstırapla hayatı sorgular. Varoluşun anlamı üzerine duyduğu şüphe, onu hakikati aramaya iter. Onun kalemi yalnızca bir yazarın değil, bir ruhun sancılarını taşır. Yazmak, Tolstoy için hakikatin peşine düşmek, hayatı yeniden anlamlandırmaktır. Tolstoy, belki de bize Kalbin Zümrüt Tepeleri’nde anlatılan ilk kavramlardan biri olan muhasebeyi bu eserinde derinlemesine yapmıştır.

Mehmet Akif’in kalemi de böyledir. Sayfalarca şiirini kelime kelime, dava dava, sabır ve ısrarla yazar. “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.” derken, kalemin yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda hakikatin sesi olduğunu bilir. Akif’in şiirleri, milletin vicdanında yankı bulur, çünkü o, kelimeleriyle bir milletin acısını ve umudunu taşır. Akif, kelimelere kelime üstü anlamlar kazandırır.

Peki, bunca çileye rağmen yazar neden yazar? Yazmayan neyi kaybeder? Yazılmadan geçen bir gün insana neler kaybettirir? Belki de yazmak, insanın varlıkla olan bağını anlamak, yaratılışının hikmetine dair bir pencere açmak içindir. Yazı, insanın kendini tanıma yolculuğunda bir aynadır. Yazı, bir insanın kâğıda damlamasıdır. Hakkı verilerek yazılan her metin, insana varlığını, kulluğunu ve biricikliğini hatırlatır. Ben, bizim tarihe yazı borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Büyüklerimize ve fikir öncülerimize karşı, tarihte gömülü kalmamayı bir sorumluluk olarak bilmemiz gerektiğini, bunun boynumuzun borcu olduğunu düşünüyorum.

Ben yazar değilim, fakat yazmayı Rabbime ve varoluşuma borç bilirim.


Bu vesileyle sizleri FoR yazlarlık kulübümüze davet etmek istiyoruz. Bizler 6 hafta sürmesini planladığımız bu kulüpte, çeşitli konuları ve metin türlerini ele alacağız. Bunlar üzerine yazma egzersizleri yapacak, yazdıklarımızı paylaşarak karşılıklı fikir alışverişinde bulunacağız. Zaman zaman alanında uzman misafir hocaları ağırlayacak, onlarda tavsiyeler ve yol göstermeler edineceğiz. Üstelik bu kulübe katılmanın tek şartı yazıyor ve bu işi seviyor olmak…

Daha fazla bilgi için başvuru formuna ulaşabilirsiniz.
FoR Yazarlık Kulübü Başvuru Formu
Bu form, FoR Yazarlık Kulübü’ne katılmak ve Discord sunucumuza erişim sağlamak için doldurulmalıdır. İlginiz için teşekkür ederiz. Tarih: 7 Nisan - 15 Mayıs, her pazartesi ve perşembe Saat: EST 2:00-3:30 PM CET 20:00-21:30